Çalıştığımız iş yerinde, kendi işinizde veya evdeki kararları kim verir veya vermelidir? Bazen içinizden “Sana ne” veya “Neye göre hayır” dediğiniz olur mu? İşte tam da o sözleri söylediğiniz anlar, belki de kararı vermesi gerekmeyen birisinin karar verdiği zamanlarda yaşanır. Psikolojide ise karar verme, bir fikrin veya hareketin mümkün diğer seçenek arasından seçilmesiyle sonuçlanan zihinsel bir işlem olarak dikkate alınır. Peki kararsız kaldığımız seçeneklerden hangisini seçmeliyiz, özellikle de yeni bir ürün, hizmet veya özellik geliştirirken?
Hala yöneticileriniz hangi ürünü veya hizmeti tasarlayacağınıza karar mı veriyor? İşte o zaman burada bir yanlışlık olmalı çünkü müşterinizin neyi istediğini bilmeden, sadece birisinin bir fikrinden yola çıkarak tasarlanan çıktılar (ürün, hizmet veya yeni iş modelleri), müşterisi tarafından kabul görmeyen fikir mezarlığına gitme ihtimali %70. Bunu değiştirmek hepimizin elinde, hem de oldukça ucuz ve başarı ihtimali oldukça yüksek bir metodolojiyle. Müşteri İhtiyaçlarından yola çıkarak ürün tasarlama süreci olarak tanımladığım Tasarım Düşüncesi (Design Thinking) modeli.
Tasarım Düşüncesi metodu bize müşteriden edindiğimiz verileri yeni ürün ve hizmetleri tasarlamamız için kullanmayı öğütlüyor. Bunu yapabilmek için fikri bir süreliğine kenara bırakıp müşterinizin problemine emin olmanız gerekiyor. Müşterinizin çözmeye çalıştığınız problemini anlamaya ve o problemi doğrulamaya çalışmak gerekiyor. Bunu yaptığınızda artık fikrinizin müşteriniz için daha anlamlı olduğunu ve siz ürünü piyasaya çıkarttığınızda reddetmek yerine daha kolay kabul ettiğini göreceksiniz.
Tüm firmaların amacı kar eden ve müşterisi tarafından kabul gören ürün ve hizmetler ortaya çıkartmak, bunu yapabilmek için oldukça büyük Ar-Ge harcamalarını yapmadan önce müşterinizin problemlerini doğrulayarak çözümleri bu ihtiyaç ve problemler üzerine odaklamanız gerekir.