İletişim, bir çalışma ortamında işlerin gelişime açık bir şekilde ilerlemesini sağlayan en temel unsurlardan bir tanesidir. Doğru, etkili ve sabırlı iletişim yaklaşımlarıyla henüz oldukça acemi olan bir çalışanın beklenenden çok daha kısa bir süre içerisinde profesyonel, yaratıcı ve sürekli bir şekilde gözlem yapıp bunları anlamlandırabilen bir iş insanına dönüşmesi sağlanabilirken; yanlış, ilgisiz ve aceleci bir iletişimle o kişinin kariyer hayatında yılları boşa harcanabilir, yeni bir öneride bulunma motivasyonu çökebilir. Bu durum kişiler arasında sınırlı kalmayıp aynı departmandaki takımlar ve farklı departmanlar arasında yaşanmakta, hatta aynı çatı şirket grubu altında yer alan kurumların bile birbirinden haberdar olmamasına sebep olan bir ortam yaratmaktadır.
Bu tarz durumlar elbette ki çeşitli ölçeklerde doğal karşılanabilir. Örneğin birbirinden tamamen farklı alanlarda faaliyet gösteren ama aynı çatı altında yer alan iki tane büyük ölçekli kurum birbirinin neler yaptığını tüm detaylarıyla bilmeyebilir. Ancak ana başlıkları, temel değer önerilerini ve önemli değişimleri bilmek iki firmanın da yarattığı değeri katlayabilecek, hatta yeni ortak kapılar açabilecek fırsatlar sunacaktır. GOOINN olarak yürüttüğümüz sayısız inovasyon ve kurum içi girişimcilik sürecinde persona görüşmesi aşaması ardından pek çok kişiden “ben bu firmanın şu işi yaptığını bilseydim bir önceki projemde onlarla böyle bir partnerliğe gitmek isterdim” gibi kaçırılmış önemli fırsatlar olduğunu görüyoruz. Bu durumun daha vahim ve üzücü olan versiyonu da aynı kurum içerisindeki farklı departmanlar arasındaki iletişimsizliktir. Bu durumun sonucunda da “biz onların ne yaptığını bilmeyiz”, ''bunu neden istediler ki?”, ''ben bu işi çözmek için 4 farklı kişiye yönlendirildim, en sonunda ilk görüştüğüm kişiye tekrar gönderdiler ve bu sefer çözüldü” gibi uzayıp giden pek çok yorum duyarız. Hele ki aynı departman ve takım içerisindeki iletişimsizlikten bahsetmiyorum bile.
Peki neden böyle oluyor?
* “Şimdi ben bu işi ona anlatana kadar kendim hızlıca yaparım” 👉🏻 Sabırla iş aktarımı yapmaya üşenmek ama aslında her seferinde zaman kaybı yaşamak,
* “Zaten onlar bu konuyu bilmez” 👉🏻Karşı tarafa güvenmemek ve herhangi bir şeyi öğrenip yapabilmeleri için şans vermemek,
* “Biz onlar için bir çözüm sunduk, hatta ciddi bütçe harcayıp harika bir platform geliştirdik ama kullanmadılar” 👉🏻 Yeterli empatiyi kuramayıp kendi aklındaki çözümü sunarak başkasının kullanmasını beklemek, yani çözümü problemi yaşayan kişiyle bir araya gelmeden varsayımsal çalışmalarla yapmak,
* “Şimdi iş çıkarma” 👉🏻 Yeni işler denemeye ve öğrenmeye kapalı olmak, kendi güven bölgesinin dışına çıkamamak, problem keşfedip çözme arzusunu hem biz hem de karşımızdaki kişi için köreltmek,
* “Biz bunları denedik ya” 👉🏻 Değişen şartları, geçmişte denemeler yapılırken hatalar yapılma olasılığını, başkalarının başarılı olabileceğini hiçe saymak ve açık zihinli olmamak
Bu saydıklarım inovatif zihin yapısının ve şirket içerisinde o atmosferin yayılmasına engel olan ve en çok duyulan sebepler arasında yer alıyor ama tabii ki bunları çoğaltmak da mümkün. Ben biraz da işin çözüm tarafına da değinip bu yazıyı tamamlamak istiyorum. Çünkü bir diğer önemli sorun da pek çok şeyin çok uzun ve kişileri ilgilendirmeyen seviyedeki detaylarla ele alınması. 😊
Nasıl çözülebilir?
* Kurumun iletişim dili tamamen şeffaflık ve samimiyet üstüne kurulmalı. Kelime oyunlarından ve sadece PR odaklı ilerlenen tüm çalışmalardan uzak durulmalı.
* Hata yaparak ve bu hatalardan öğrenerek kişilerin kendilerini geliştirme kültürü oluşturulmalı.
* Takımlar, departmanlar ve kurumlar birbirlerine vakit ayırmalı. Bu aşamada "iş çok yoğun" denildiğini duyar gibi oluyorum. Fakat bunun keyfi bir durum olmadığını, organik başarılar elde etmek için işin önemli bir kısmı olduğunu da söylemeliyim. Bu konuda sorumluluk yalnızca İK departmanlarında ve yöneticilerde değildir. (Tabii ki destekleri çok önemli bir fasilitatör)
* Kurumlar havalı reklam filmleri ve kısa videolar yerine kendilerini samimi, net ve anlaşılır bir üslupla, jenerik ifadelerden uzak durarak yeni nesil medya mecralarında anlatmalı. Böylece hem kurum çalışanlarının hem de yeni katılacak kişilerin birbirinden haberdar olması sağlanabilir.
* Kişiler birbirine kulak vermeli, sürekli empati kurmalı ve aynı gemide olduklarını unutmamalı.
Neden çözmeliyiz?
Dünyada iş yapma biçiminden iklime, kuşaklardan müzik tarzlarına kadar her şey değişip şirketlerin ömürleri kısalırken, hibrit çalışma düzeni günden güne hakimiyetini artırıp beton yığınlarımız eski anlamlarını kaybederken ve ekonomi küresel çapta olumsuz ilerlerken gelişime ve değişime açık olmamak hayatlarımızda bir seçenek olarak yer almıyor aslında. Biz durup beklesek dahi tüm bunlar ve daha fazlası bize hızla koşuyor. Dolayısıyla her an gardımızı almalı ve ilerleme kaydetmeliyiz. Bunun için de önce sosyal hayatlarımızda, hemen ardından da iş hayatımızda empati odaklı, bolca paylaşımcı ve gerçek çıktıları olan bir iletişim metodu izlemek bizi çeşitli cenderelere saplanıp kalmaktan kurtarabilecek en önemli çözüm yoludur. Birbirimize defans yapmayı bırakıp daha iyi anlamak için gayret etmeliyiz.
Tüm bunları yapmaya başladığınız an inovatif bir zihin yapısı zaten kendiliğinden oluşmaya başlayacak. Bu zihin yapısının nasıl geliştirilebileceğini de bir sonraki yazıda konuşalım.
Sağlıkla, merakla ve yenilikle kal.